GEMİDE NİKAH

Başçarkçı olarak tayin olduğum TCG TEKİRDAĞ (A601) gemisinde yedi ayımı doldurmuştum. 1992 yılının Eylül aylarının sonlarındaydık. Tayinler bitmiş, personel gemiye katılmış, lojman tahsisleri bitmiş, herkes evinin boya badana işlemlerini yapmış, çocukları olanlar okul kayıtlarını bitirmiş ve çocukları okula göndermişlerdi. Yeni eğitim dönemine hazırdık ve filolar henüz seyir planlamalarını bitirmişlerdi.

Bir pazartesi günü sabahı çıkmış olduğumuz eğitimin seyirinde 4-5 gün denizde dolaştıktan sonra bir akşam üzeri Mudanya iskelesine sancak taraftan aborda olduk .

Eski Mudanya İskelesi

Ben ilk defa Mudanya’ya geliyordum. İskelede, bizim için altından daha değerli olan, içme suyu olup olmadığını kontrol etmeleri için personelimi görevlendirdim. Belediyeden yardımla gemiye su alabileceğimizi öğrendik. İşlemler devam ederken ben de fırsattan istifade, klasik olarak her Türk’ün yaptığı gibi, kısaca çevreyi kontrol ettim, yol kenarındaki birkaç zeytin bahçesine hayranlıkla baktım. Erdek’ten kalma bir hastalığımdı zeytinlikleri dolaşmak. Ama aklım iskeleden gördüğüm, bütün azameti ile dimdik duran ve bir beyaz martıdan daha beyaz görünen Mütareke Evi’ndeydi.

Mütareke Evi

Mütareke Evi’ni de ziyaret ettim. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ne kadar büyük bir devlet adamı olduğunu bir kez daha Mütareke Evi’ni dolaşırken içime sindirerek anladım.

Büyük Taarruz’un zaferle  sonlanması İtilaf Devletlerini telaşlandırmıştı, o zamana kadar tanımadıklarını söyledikleri TBMM Hükümeti’ne mütareke çağrısında bulundular. 3 Ekim 1922 tarihinde başlayan görüşmelere TBMM Hükümeti adına İsmet İnönü, İngiliz General Harrington, Fransız General Charpy, İtalyan General Mombelli katıldı. Yunanlılar zaten ortalıktan kaybolmuşlardı. Yenilgiyi hazmedemeyenlerin gerginliği ile sık sık kesilen görüşmeler  Türk ordusunun yeniden harekât hazırlıklarına giriştiği haberlerinin gelmesi üzerine uzlaşmayla sonuçlanıp imzalandı.

Atatürk’ün askeri ve siyasi dehası sayesinde 8 gün içinde TBMM Hükümeti İtilaf Devletleri tarafından tanındı, İstanbul, Trakya ve Boğazlar boşaltılarak Türkiye’ye geri verildi ve tüm bu kazanımlar  bir tek kurşun dahi atılmadan sağlandı. Askeri ve siyasi dehanın bence literatürdeki tanımı budur. Mütarekeyi kendi meclislerinde görüşen ve onaylayan İtilaf Devletleri Hükümetleri yepyeni bir rekora da imza atmışlardı. Mütareke  imzalandıktan 3 GÜN SONRA yürürlüğe girdi.

Eski Mudanya iskelesine girerken sağ tarafta küçük bir balıkçı restoranı vardı. İçerisi düzenli ve temizdi. Gemiye dönüşte Komutan ve 2. Komutana Restoranı anlattım, gemi personelimize bir gemi yemeği tertiplemeye karar verdik. Bu tür yemekler personelimiz için bir kaynaşma noktası oluyor ve yeni personelimizin de bizleri tanımasına imkan sağlıyordu. Hem de bir taşla iki kuş vurmuş kadar olacaktık. Gemimiz burnumuzun dibinde iskeleye bağlı, personelimiz tamamen kontrol altında, içimiz rahat, sıkıntısız bir akşam yemeği. Akşam olduğunda sivil elbiselerimizi giyip restorana geldik. Havalar sıcak gidiyordu, palamutlar henüz tam büyümemişti, günlerdir seyirdeydik, gençtik, iki ızgara çingene palamudu ancak bir kişiye yeter diyerek siparişimizi verdik.

NİKAH

Güzel ve neşeli bir yemeğin ardından çok da geç olmayan bir vakitte tüm personel ile gemiye döndük. 2. Komutanla birlikte gemimizin başüstüne çıktık, kahvemizi başüstüne içecektik. Tam kahvemizi içmeye başlayacaktık ki iskelenin girişine bir sürü araba geldi. İskelenin girişini kapatan zincirin başında tek başına nöbet tutan askerimiz iskeleye girmek isteyenlere engel olmaya çalıştı, ancak yetersiz kaldı. Biz de hemen yerimizden fırlayıp nöbetçinin yardımına koştuk. Kalabalığa arabaların farlarını söndürmelerini söyleyip ne istediklerini sorduk.  Bu grubun bir gelin alayı olduğunu, gelin ve damadın düğünün bitiminde iskeleye geleceğini ve sonra arkadaşlarıyla iskelede fotoğraf çektireceklerini öğrendik, iskeleye girmek için izin istiyorlardı. Ama nöbetçi er onları iskeleye sokmuyordu. Az sonra gelin ve damadı taşıyan gelin arabası da iskeleye geldi. Olaylar gemi komutanına anında iletildi.

Komutanımız muzip ve babacan bir insandı, kalabalığa “Resmi Bahriye Nikahı” olmadan gelin ve damadın hiçbir şekilde iskeleye alınmayacağını söyledi. Herkes şaşırdı ve sustu kaldı. Aslında biz de susup kalmıştık. Gelin hanım “nasıl  yani bir nikah daha mı kıydırmamız gerekiyor bunun için” dedi. Durumu geç anlayan bizler de hep bir ağızdan “Evet” dedik.

Gelin ve damat ile birlikte 10 kadar arkadaşını gemimizin başüstüne aldık. Komutanımız Seyir Astsubayından gemi jurnalinin getirilmesini istedi. İki astsubayımız şahit tayin edildi. Gelin ve damadın adı soyadı alındı, jurnale işlendi şahitlerin adı yazıldı, isim teyidi ve geleneksel sorulardan sonra Komutan gelin ve damada “TC Deniz Kuvvetleri Komutanlığının Geleneksel Örf ve Adetlerine ve kendisine verilen yetkilere göre sizleri  karı-koca ilan ediyorum” dedi. İmzalar atıldı. Gelin hanım müthiş bir memnuniyet gösterdi. Damat bey ayağa kalktı, hepimize teşekkür etti, gemimizin başüstünde, daracık alanda, bir sürü metal materyal arasında gelin hanımı dansa davet etti. Hanımlar için dans çok zor olacaktı, umursamadılar, topuklu ayakkabılarını çıkarıp alkışlar arasında dans ettiler. Sadece onlar için değil bizim için de çok değişik bir durumdu.

Hızını alamayan Komutanımız seyir astsubayından işaret fişeği tabancasını getirmesini istedi ve iki adet kırmızı işaret fişeğini peş peşe gökyüzüne gönderdi.

Gelin ve damat mest olmuşlardı. O dönemde havai fişek bulabilmek hemen hemen mümkün olmadığından işaret fişekleri onlara havai fişek gösterisinden daha güzel gelmişti. Sonra misafirlerimiz yüzlerce teşekkür eşliğinde gemiden ayrıldılar.

Sabah tekrar seyir için iskeleden avara edecektik. Subay salonundan kamarama gitmek için ayağa kalkıyordum ki telsiz nöbetçi astsubayı denizdeki bir çok geminin iki kırmızı işaret fişeği atan gemiye telsiz çağrısı yaptığını, fişek atan gemiye mevkiini sorduklarını ve yardım etme çağrısında bulunduklarını bildirdi.

Güvertecilerin hararetli koşuşturmaları sabaha kadar sürdü, makinacıların başı olarak tüm personelime sanki her an iskeleden avara edecekmişiz gibi vardiya nöbetine devam etmelerini emrettim.

Çarkçıbaşı olarak vardiya nöbetçi subaylığı tutmadığım için gemi jurnalini de hemen hemen hiç görmüyordum. Aradan aylar geçti, bir ara aklıma bu olay geldi. Jurnali getirmelerini istedim. O günkü sayfayı açtım.

Nikah ile ilgili hiçbir şey yazmıyordu. Seyir Astsubayına sordum, muzipçe güldü “Komutan eski, kullanılmayan bir jurnali getirmemi istedi” dedi.

KUTLAMA

Özel bir yıla giriyoruz, 2020. Dizilişindeki güzellik kadar içinde barındıracağı 366 günün de güzel olacağına inandığım bir yıl olacak. 2020’nin Sizler için de dileklerinizin gerçekleşeceği bir yıl olmasını, sevdiklerinizle hep beraber olacağınız neşeli günler geçirmenizi dilerim.

Bu yazım 30.12.2019 tarihinde Deniz Ticaret Gazetesinde yayınlanmıştır.

Deniz Eskisi | Bir Çarkçı Gezgin'in Seyahatnamesi
Logo
Shopping cart